3 Ara 2007

Dua ve ibadet iştiyakı


Soru: Sahabe mesleği denilen yolda bulunanlar genellikle mânevî terakkîlerinden haberdar olmuyorlar. Ancak bazıları zamanla ibadet ü tâate fevkalâde bir iştiyak duyuyorlar. Âdeta kendilerini ibadete, tesbihata, evrâd ü ezkâra sevk eden, zorlayan bir şey oluyor. Bunun izahı nedir?

Cevap: O hal, devamlı ibadet eden bir insanda, ibadetin zamanla fıtratın bir yanı haline gelmesinden dolayı olabileceği gibi, Cenâb-ı Hakk’ın bilemediğimiz bir sırla ibadet ü tâate iştiyak (arzu) uyarması şeklinde de olabilir. Her iki durumda da bu iştiyak Allah’ın bir lütfudur. İbadet etmek bir lütuf; ibadete karşı içte hissedilen arzu ve alâka da o lütfun üzerine ayrı bir lütuftur. Cenâb-ı Allah bazen bir kula bu duyguyu lûtfeder; o da ibabetleri tabiî ihtiyaçları, âdetleri gibi görür. Bu, o insanın iyi ve güzel hallerinin iştiyaka dönüşmesi demektir. Bu iştiyakla, “Ne kadar yapsam az” der.

Ne kadar ibadet yaparsa yapsın, ne kadar evrâd u ezkârda bulunursa bulunsun “Senin zatını senâ ettiğin (övdüğün, methettiğin) ölçüde seni senâ etmeye gücüm yetmez. ” felsefesine bağlı vazifesini edâ edemediği, iyi bir kul olamadığı gibi bir duygu içinde varsa, yani yaptığı her şeyi azımsıyorsa bu kişi Allah’ın epey bir lütfuna mazhar demektir. Mesela, günde bin tane salât u selâm okur da sonunda der ki; “Ya Resûlallah! Senin kadr u kıymetine göre salât ü selâm okuyamadım” İnsan, günde bin defa, mesela Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) Mekke’nin fethi sırasında söylediği, “Allahü ekberu kebîrâ, velhamdülillahi kesîrâ ve sübhanallahi bükraten ve asîla. Lâ ilâhe illallahü vahdeh. Eazze cündeh. Ve nasara abdeh. Ve hezeme’l ahzâbe vahdeh. Lâ şerîke leh” (Allah en büyüktür, ona çokça hamdolsun, sabah akşam Allah’ı noksanlıklardan tenzih ederim. Allah’tan başka ilâh yoktur, sadece o vardır. Ordusunu aziz etti. Kuluna yardım etti. Düşmanlarını tek başına mağlup etti. O yegâne ilâhtır, onun ortağı yoktur.) sözlerini tekrar ediyorsa; sonunda da “Bu olmadı. Rabb’im karşısında bununla yetinmem çok küçük kalır, çok ayıp olur. Lâ uhsî senâen aleyk, ente kemâ esneyte alâ nefsike” diye gönlünden geçirebiliyorsa bu bir mazhariyettir.

Yaptığı ile iktifa eden mü’mindir, inanıyordur, ibadet ü tâatındadır; ama bu ölçüde mazhariyete ulaşamamış demektir. Yani, günde bin rek’at namaz kılsa da “Hayır, Rabb’ime karşı borcumu kat’iyen ödeyemedim” demek “Ona karşı şükran borcumu edâ edemedim” mülâhazasına girmek mevhibe üstü bir mevhibedir. Onun için mükemmelini anlatma sadedinde hadis olarak da rivayet edilir: “Mâ arafnâke hakka mârifetike ya Ma’rûf” (Ey bütün mahlûkat tarafından bilinen Rabb’im, seni bilinmesi gereken ölçüde bilip tanıyamadık!), “Mâ abednâke hakka ibadetike ya Ma’bûd” (Ey yalnızca kendisine ibadet edilen Allah’ım, sana hakkıyla kulluk edemedik!), “Mâ şekernâke hakka şükrike ya Meşkûr” (Ey her dilde meşkûr olan Rabb’im, sana gereğince şükredemedik!), “Ma zekernâke hakka zikrike ya Mezkûr” (Ey yerde ve gökte her varlık tarafından adı anılan Allah’ım, şanına lâyık zikri yapamadık) sözleri, vicdanın kriterlerine ve kadirşinaslığına göre “Tam edâ edemedik” şuurunu anlatır.

İmanın kalbte sebat bulması çok önemli olduğu için, ben dua ederken mütemâdiyen (sürekli olarak) “Allahümme yâ mukallibe’l-kulûb, sebbit kulûbenâ alâ dînik” (Ey kalbleri evirip çeviren Allah’ım! Kalblerimizi dininde sabitleyip perçinle) diyorum. Gerçi Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bunu genelde nefs-i mütekellim (birinci tekil şahıs) sigası ile demiş: “Allahümme ya mukallibe’l-kulûb, sebbit kalbî ala dînike” Bir yerde “kulûbenâ” şekli gözüme ilişmişti; ama meşhur olan ikinci söylediğim şeklidir. Başka bir duada da, “Allahümme ya musarrife’l-kulûb, sarrif kulûbenâ ila tâatik” (Ey kalbleri evirip çeviren, kalblerimizi ibadet ü tâat sevdasına çevir!) diyorum. Buna ilaveler yapabilirsiniz: “İla mâ tuhibbü ve terdâ. Lâsiyyema ilel ihlâs” (Kalblerimizi sevip razı olduğun işlere, hususiyle de ihlâsa yönelt) diyebilirsiniz. “İle’l-îmâni’l-kâmil ve’l-yakîni’l-etemkamil” (İman ve mükemmel yakîne yönelt) diyebilirsiniz. “İle’l-hilmi ve’l-enât” (Yumuşak huyluluk ve düşünerek, temkinli davranmaya yönelt) diyebilirsiniz. Bunlar istenir Allah’tan. Fiille de ısrar edilirse, Cenâb-ı Hak her şeye rağmen, cismaniyete ve bedene rağmen ibadete aşk u iştiyak verir. O hale gelir ki insan, santim eksik yapsa çok ıstırap duyar ve yaptığı her şeyi az görür, küçük kabul eder.

Evet, elinden geldiğince ona karşı kulluğunu ifade edeceksin; ama sonunda “Diyemedim…” diyeceksin; “Söyleyemedim, edemedim, yapamadım… Nerede Rabb’imin sonsuz lütufları, nerede ona tam şükürle mukabele!” Bize, bunları söyleme, bu istikametteki istekleri ortaya koyma düşer.

alıntı> hikmet.net

Hiç yorum yok: