19 Ara 2007

İnsan

Acaba insan olarak bizler hangi vasfımızla övünebilir ve diğer varlıklardan üstün olduğumuzu iddia edebiliriz? Konuşmak, gülmek, eğlenmek, tabiata hakim olmak veya iki ayak üzerinde yürümekle mi? Evet, bunlar insanoğluna has özellikler ama insan olmanın üstünlük ve şerefi bunlarda değil. Üstünlük ve şeref, düşünüp ibret almada ve ebedî hayat için hazırlanmada. ..
Şu uçsuz bucaksız kainat ve içindeki sayısız varlık boş yere, oyun ve eğlence için yaratılmış olabilir mi? Gerçekten de üzerine basıp geçtiğimiz ufacık bir böceğin bile bir varoluş sebebi olduğunu, bir görev için yeryüzünde bulunduğunu bugünkü bilim de teyit ediyor. O halde insanın da var oluş gayesinin yanı sıra bir varlık tanımı olmalı. Bu tanımı en doğru ve en iyi şekilde onu yaratanın yapacağı açık. Peki Allahu Tealâ, insanı diğer varlıklar arasında nasıl tanımlıyor? İnsan kimdir, insanlık nedir?
"Gözleri Vardır, Görmezler"
Yüce Yaratıcı insanı, düşünüp ibret alan, varlıkların hakikatını, olayların iç yüzünü okuyan, Kur'an ve kainat diliyle yapılan ilâhî çağrıyı duyan akıllı varlık olarak tanıtıyor. Bunlar bulunmayınca insanlıktan bahsedilmeyeceğ ini belirtiyor. Cenab-ı Hakk'ın kınadığı şu gruba girmekten korkmalıyız:
"Onların kalbleri vardır, onlarla gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır, hakikatı görmezler. Kulakları vardır, hak çağrıyı duymazlar. İşte bu kimseler hayvanlar gibidir; hatta onlardan daha da şaşkındır. Onlar gerçekten gafil kimselerdir. " (A'raf/179)
Gaflet, kalbin günahla kirlenmesi ile oluşan manevî körlüktür. Gafil, gördüklerinden ve işittiklerinden bir şey anlamayan kimsedir. Asıl körlük, baş gözünün varlıkları görmeyişi değil, kalbin niçin var olduğunu farketmeyişidir. Şu halde, insanı hayvanlardan ayıran en önemli özellik, düşünüp ibret almasıdır.

İbret İçin Diri Kalp Gerek
Düşünmek aklın, ibret almak kalbin işidir. Doğru düşünemeyenin aklı, ibret alamayanın kalbi hastadır. Manevî kalp hastalığının tek sebebi ise imansızlık ve isyandır. Allah Rasulü ( A.S.) kalbin nasıl hasta olduğunu ve manen ne şekilde köreldiğini şöyle belirtir: "Kul bir günah işlediği zaman kalbine siyah bir nokta konur. Eğer kul günahtan vazgeçer, istiğfar ve tevbe ederse kalbi temizlenir, parlar. Eğer günah işlemeye devam ederse günahlar kalbini tamamen sarar. Bu durum ayette belirtilen (Mutaffifin/ 14) kalbin örtülmesidir." (Tirmizî, Nesaî, Ahmed)
Kur'an ve kainattan ibret almak için kalbin diri, gönlün uyanık, aklın nurlu olması gerekir. Kalbi manen ölü kimseye Peygamber seslense duymaz, Cebrail davet etse uymaz. Tıpkı Ebu Cehil ve benzerleri gibi...
Bugünkü insanlar belki çok şeyi düşünüyorlar, fakat bir şeyi çok az gündeme alıyor veya hiç düşünmüyorlar: Neyi, nasıl, niçin düşüneceğini düşünmek...
Eğer, bize verilen akıl ve kalp cevherini nefsimizin meyline göre değil de, onları bize bahşeden Rabbimiz'in muradına göre kullanabilseydik, yani tefekkür edebilseydik, gerçek iman ve irfan sahibi olurduk. Cehaletimiz giderdi, gafletten kurtulurduk. Bir müminin olması gerektiği gibi dengeli olur, kimseye haksızlık etmezdik. Fani olan ile baki olanı tanırdık. Dünyada bir yolcu olduğumuzu anlardık. Kendimizi tanır, haddimizi bilirdik. Kibirle, hasetle yanmaz, başkalarını Allah için sevmesini bilirdik; sevgi cennetine girerdik.
Eğer düşünüp ibret alsaydık, gerçekleri anlardık. İbret alamadığımız için gönlümüz öldü, gözlerimiz kurudu. Gülmemiz gereksiz, susmamız hikmetsiz, konuşmamız sebepsiz oldu. İnsan olmanın tadına varamadık. Çünkü biz, hep midemizi dert edindik, biraz olsun kalbimize dönüp bakmadık.

Artık ne için var edildiysek o gaye için, Yaratıcımız bizi nasıl tanımladıysa o tanıma uygun olabilmek için tefekkür etmemiz, düşünüp ibret almamız gerekiyor. Hem kendimizde bulunan enfüsî ibretleri, hem de zerre zerre bütün kainatı dolduran afakî ibretleri görmemiz gerekiyor. Bunu da yapmazsak adımız insan olsa bile ne fark eder ki?
Muhammed Emin Gül
Semerkand Dergisi

Hiç yorum yok: